DETERJAN EVLİYASI
Cuma namzalarini, Melek mescidi adi verilen bir yerde kiliyoruz
Burasi esasen, son derece islek bir kapalicarsi
Vakit gelip ezam okunmaya baslayinca, alisveris kesilip yerlere halilar seriliyor ve carsi bir anda mescid haline geliveriyor
Gec kalan ise, carsinin disindaki toptan gida dükkanlarindan büyükce bir mukavva kutu aldiktan sonra, onlari acip namaza duruyor
Gecen sefer bende ayni seyi yapmak zorunda kaliyorum ve en yakin toptancidan aldigim bir koliyi seccade niyetine kullaniyorum
Kullandim ama, daha secdeye ilk varisimda gözlerim biber gibi kavrulup sulanmaya basliyor
Namaz boyu sulanan gözlerime birde burnum eslik ediyor
Selam verir vermez hemen namaz kildigim kutunun üzerindeki yaziyi okuyorum: ismi cismi duyulmamis bir deterjan kolisi!
Kutunun üzerine sinen deterjen kokusu, nefes borumun nekadar uzun oldugunu bana tarif edercesine cigerlerime ulasirken, nefesim daraliyor, hapsiracak gibi olurken yüzüm sekilden sekile giriyor ve hapsirmayi beceremeyincede daha cok yaslar bosaliyor gözlerimden
Hemen yanimda duran nur yüzlü bir ihtiyar, saginda oturan genclere beni gösterip
-Bu adam mutlaka büyük bir evliyadir, diyor Ben bu yasima kadar böyle ihlasla aglayan bir insan görmedim
Ben: "Estagfirullah efendim, evliyalik benim ne haddime" falan diyecek oluyorum ama, yasli adama dönüp agzimi her acisimda, bogazimdan iniltiye benzeyen bir hickirik cikiyor, o berbat deterjan kokusu yüzünden
Hutbe den sonra namazin farzini kilip hemen kacmayi planliyorum Ama ne mümkün?
Arka saflarda dolu oldugu icin ister istemez namazi tamamlayacagim
Daha namazin yarisina gelmeden üzerinde namaz kildigim karton siril siklam oluyor, ve her secdeye vardigimda o deterjan kokusu hickiriklara boguyor beni
Sekizinci rekati kilpta selam verdigimde, herkesin namazi falan birakip büyük bir hürmetle bana baktiklarini farkediyorum
aceleyle iki rekatida kilip yerimden firladigimda, cevremdekilerde saygiyla firliyorlar ayaga
Biri ayakabimi giydirirken, digeri de o deterjan kutusunu yerden kaldiriyor
Iclerinden yesil takkeli birisi bana gelip:
-Ben hayatta hic gözyasi dökemedim, bu bir hastaliktir diyorlar, bana bir dua buyursanizda ben de bu serefe nail olsam
Isi uzatmayip bir an önce kacabilmek icin "olur" der gibi kafami sallar sallamaz adamin gözlerinden yaslar bosaliyor
Gercekten evliya miyim nedir?
Adamla birlikte cevremi saran insanlar da kendilerinden gecmis vaziyette
-Mubarek evliya, daha dua eder etmez adam aglamaya basladi diyorlar
Ben biraz olsun acilmaya baslayan gözlerimi zorlukla aralayip adama baktigimda, onun deterjan kutusunu yerden kaldrip, kutsal bir emanet gibi bagrina basmis oldugunu görüyorum
Adam simdiye kadar aglamamis simdide gözyaslarini kökünden kurutacak
Tertemiz insanlar bunlar Asil mubarek onlar ama haberleri bile yok
Tekrar islanmaya baslayan deterjan kutusunu nazikce adamin elinden alip, "müridlerimle" helallasip ayriliyorum
Buraya en az bir kac ay ugrayamayacagim belli
Ama yandaki toptancida o deterjan kutulari hala duruyorsa, daha bircok "deterjan evliyasi" cikabilir
HALI
Cuma namazındaydık. Sağ tarafımda yaşlı bir adam, onun sağında ise tek kişilik boş yer vardı. Yaşlı adam, farza kalkarken arkaya döndü ve boşluğun gerisinde duran 13 14 yaşlarındaki gence: Saf'ı doldur evlad, dedi. Gel yanıma. Çocuk, mahçup bir ifadeyle: Mümkünse burada kılmak istiyorum, diye kekeledi. Oraya başkası geçebilir. Yaşlı adam, çocuğun üzerinde bulunduğu uzun tüylü yeşil halıyı göstererek: Ne o dedi. Yoksa orası daha yumuşak diye mi gelmiyorsun? Ve öfkeyle devam etti: Anne kuzusu ne olacak... Namaz bittiğinde, yaşlı adamın Cuma'sını tebrik ettim. Arkadaki genç de gelerek onun elini öptü. Adam, söylediklerine çoktan pişman olmuştu. Delikanlının nurlu yanaklarını okşarken: Sana "anne kuzusu" dediğim için kusura bakma yavrum dedi.Bir anda ağzımdan kaçtı işte... Çocuğun gözleri dolu doluydu. Başını yere eğerken: Söylediklerinizde haklısınız efendim, dedi. Üzerinde namaz kılmak için ısrar ettiğim halı, vefat ettiğinde annemin tabutuna örtülmüştü. Orada secdeye kapandığımda, sanki beni kucaklamış gibi oluyor da...
Kaldırımdaki Güller
ADAM, bahçe içindeki evinin bitişiğine bir atölye yapıldığını görünce çok üzülmüş, fakat onun plastik çiçekler üreteceğini anladığında, biraz rahatlamıştı. Ne de olsa beterden beteri vardı. Fakat durgun havalarda gelen kokular, pek hoş değildi.
Atölyede üretilen gül ve çiçekler, daha sonra kaldırımda yer almaya başladı. Firma sahibi, böylelikle yer darlığına çözüm bulmuş, bedavadan reklam şansı elde etmişti. Çiçeklerle donatılan bir sürü metal tezgâh, atölyenin önüne sıralandı. Kaldırım, bir resim tuvali kadar renklenmiş, sağı solu dökülen solgun yapılar, her zamankinden fazla göze batar olmuştu.
Bahçe sahibi, durumu fark etmekte gecikmedi. Ve evinin dış sıvasını yaptıktan hemen sonra, onu koyu bir pembeye boyadı. “Çevreye uyum” işi halledilmişti. Daha sonra da, kaldırımı dolduran ruhsuz güllere inat, bahçesinde gül yetiştirmeye karar verdi.
Baharın ilk günleriyle birlikte, sarıdan kırmızıya, ateş renkli olandan, leylak renkliye kadar, bir bahçe dolusu gül görücüye çıkmıştı. Atölyenin önünden geçen insanlar, ciğerlerine sızan zehirli havayı son zerresine kadar boşaltır ve bahçeye gelir gelmez, derin derin nefes almaya başlarlardı. Bu sefer gül kokusu kaplardı içlerini, güller açardı sanki yüzlerinde. Hele bir de aceleleri yoksa, bir bahane bularak orada oyalanır ve ipek yanaklı sevgililerini ziyarete gelen bülbülleri dinleyip dinlenirlerdi.
Gül yetiştiren adam, eğer bahçede ise, nefeslenen insanları fark etmemiş görünür, evinde bulunduğu zamanlardaysa, perdenin arkasından gizlice gözetleyip, yaptığı işlerle gurur duyardı.
Adamın bahçesi, ona göre bütün bahçelerden farklıydı. Gün boyunca içinden çıkmıyordu. Fakat bir süre sonra, bahçesindeki bülbüllerin de, diğer bülbüllerden farklı olması gerektiğini söylemeye başladı. Onların renklerini değiştirip, bir muhabbet kuşu gibi yapması imkânsızdı. Ama farklı şekillerde ötmeleri mümkündü. Kanaryalara, bülbül sesi dinletildiğini duymuştu. Bülbüllere de, bülbül sesli sanatçılar ilham verebilirdi.
Adam, bu güzel buluşunu gerçekleştirmek için, televizyonu bahçeye çıkardı. Ve orta yere yerleştirdikten sonra, bol şarkılı kanalları sürekli açık tuttu. Bülbüller ötmelerini keserek, tek şarkıyla “şöhret” olmak isteyenleri, bazen bağırıp duran, bazen bir şey söylerken, yerde taklalar atan yeni yetme gençleri dinlediler. Elbette bu arada, her türlü programı ezberleyerek, yeni bir imaja kanat açtılar.
Yoldan geçenler, bülbüllerin bazı güvercinler gibi, arada bir ters taklalar attıklarını ve bu arada garip bir şekilde ötmeye çalıştıklarını görerek hayret ediyorlardı. Fakat en çok şaşırdıkları husus, onların peygamber kokulu gülleri terk ederek, kaldırımdaki plastik güller üzerinde yuva yapmalarıydı.


0 yorum:
Yorum Gönder